Taksi?


"Taksi?"
Bip bip.
"Taksi?"
Bip.
Normalde sinir olurdum böyle ısrarlı taksicilere. Sonuçta ben taksi arıosam zaten seni görmüştüm, kardeşim, sağır mıyım kör müyüm... Bineceğim varsa da binmem. Ama o gece ihtiyacım vardı ve adamın ısrarcılığı nedense cinlerimi tepeme çıkartmadı, otomatikman ona yöneldim; Taksim Meydanı her geceyarısı gibi taksi tarlasına döndüğü halde. Saat geceyarısını vurduğunda büyü çözülürdü ve bütün taksiciler kendini ortalığa atardı ve Taksim Meydanı Oz Büyücüsü'ne giden yol gibi sapsarı kesilirdi.
Partiden erken çıkmış olmama rağmen üstümde içkinin etkisi ve yalnızca bir 10 YTL'lik vardı. Ön kapıyı açıp sordum:
"Gündüz tarifesi açarsan, binerim..."
Şoför bir anlığına düşündü ve sordu:
"Nereye gidiyorsun?"
"Akatlar,"
"Tamam."
Bunun üzerine ön kapıyı kapayıp arkayı açtım ve bindim.
"Bugün aldığım en uzun iş! Oh be!" dedi aynadan bana bakarak.
Gülümsedim.
"Çok kısmetsizim bugün, o yüzden 'Taksi? Taksi?' diye dolanıyordum öyle."
Güldüm.
"Bir de bu benim arabam değil. Sahibi de hiç çatılacak bir adam değil, anlarsın ya. Bir de depoyu boş bırakmış öyle vermiş, normalde doldurması gerekio, o da bana kaldı..." dedi aynadan bana bakmaya devam ederek. "Hadi be kardeşim!" diye söylendi içinden bir yayaya. Yine aynadan bana gülerek bakarak, "Karar veremedi kız bir türlü geçecek mi kalacak mı. Kafası da güzel herhalde..."
Bir kahkaha attım:
"Evet, yaylana yaylana yürüyor."
"Pazartesi gecesi böyle içtiyse kim bilir ne derdi vardır..."
"Hmm..."
"Bir insan boşuna içmez: Kesin bir derdi vardır. En büyük dertler de hep aşkla ve sevgiyle ilgili olanlardır," dedi yine aynadan gözlerimin içine bakarak. "Ben şarkı yazıyorum da, böyle şeyleri çok düşünüyorum."
"Aa, ben de şarkıcıyım."
"Ne tür söylüyorsunuz?"
"Ben yabancı söylüyorum. Caz, müzikal..."
"Ben de öyle aklıma geldikçe yazıyorum işte. İlgilenir misiniz, okumak ister miydiniz? Dinler miydiniz?"
"Tabi, neden olmasın?"
Bana birkaç ufak parça kağıt uzattı.
"Şimdi, rüya nedir, gerçek nedir? Rüya, rüya diyoruz. Dün gece şöyle bir rüya gördüm, diye anlatıyoruz. Ama rüyayla gerçeği ayıran nedir? Ben size aynadan bakıyorum mesela; bu rüya olsa...Dönüp baktığımda --" Koltuğunda dönerek bana baktı. "-- gerçek midir? Belki de biz rüyada yaşıyoruz, rüya gördüğümüzde uyanıyoruz. Gerçeğin hangisi olduğunu nasıl biliyoruz?"
O bunları anlatırken ben de bana uzattığı kağıtları inceliyordum. Güzel birkaç söz çiziktirilmişti.
"Geçen gün yolda bir kız gördüm.Yolun kenarında duruyordu. Pencereden ben ona baktım...o bana baktı...Ama ben ne olduğunu anlayamadan o an geçti gitti. Benim aklıma takıldı bu kız bir süre, ben de bu şarkıyı yazdım..."
Ve elimdeki kağıt parçasındaki sözleri okumaya başladı. Güzel bir sesi vardı ve içten okuyordu. Kağıttan takip ederek onu dinledim. Elbette şarkısı hiç benim tarzım değildi, ama yine de ahenkli ve hoş bir şarkı olduğunu düşündüm. Bitirdiğinde ona övgülerimi sundum.
"Çok güzel olmuş, gerçekten..."
Yolculuğun geri kalanında bana birçok farklı duygu ve düşüncesini anlattı ve şiirlerinden ve şarkılarından ufak parçalar okudu. Çok duygusal bir adam olduğu belliydi, beraber hoş bir yolculuk geçirdik.
Sonunda evimin kapısının önünde durdu, ama lafı bitmemişti. Ona parayı uzatırken hala sözlerine devam ediyordu.
"--Ne olacağımız hiçbir zaman belli olmuyor: Bundan beş sene önce kuyumculuk yapıyorum, şimdi taksicilik yapıyorum. İşimden memnunum, bir sürü değişik insanla karşılaşıyorum, onları incelemeyi seviyorum... İnsanları anlamak istiyorum."
"Evet, çok önemli ve çok zor birşey bu hayatta: İnsanları anlayabilmek..."
"Evet insanları ve duygularını...Mesela aşk nasıl birşey, böyle?" Konudan konuya atlamasına hayran kalarak sözlerini bitirmesini bekledim oturduğum yerden kalkmak için. "Nasıl birşey ki bize bu kadar şey yaşatıyor; acı, tatlı, vahşi... Ben öyle çok şey yaşadım ki... Sonu hüsrandı çoğu zaman. Ben intihar edecektim, biliyor musunuz? Mektubumu bile yazmıştım. Camdan aşağı atlayacaktım, cebimden intihar mektubum çıkacaktı, aşk uğrunda ölmüş olacaktım. Kısmet. Tesadüfen olmadı. Çok enteresan aslında. Yolda gidiyordum ki yan arabadan bir adam çıktı cebinden çıkardı silahı sokaktan geçen bir adamın kafasına dayadı--tak, tak!--iki kere sıkıp öldürdü. O an anladım ki can almak insanların işi değil... ne kendi canını ne başkalarının. Hayatta herşey tesadüfelere dayalı. Tesadüfen yaşıyoruz, tesadüfen ölüyoruz, tesadüfen mutluluğu yakalıyoruz. Daha sonra anlaşıldı meğer mafyaymış o adam, karışık bir mesele. Başkası olsa görünmez olurdu, ama ben karakola gittim ifade vermeye. Ben gördüğümü söylerim. Yazık değil mi o adamın ailesine? Tabi başım epey bir derde girdi ondan sonra. İfade verdiğim için yani. Ben de her şeyi bırakıp taksiciliğe başladım. Kafanı şişirdim, kusura bakma."
"Yok, estağfurullah..." dedim gülümseyerek. "İyi geceler size. Çok hoş bir yolculuktu, ağzınıza sağlık."
"Ne demek efendim," dedi ve tereddütle bana kartını uzattı. "Bu benim numaram, ne zaman konuşmak istediğinizde, canınız birşeye sıkıldığında veya arabaya ihtiyacınız olduğunda ararsınız, memnuniyetle yardımcı olurum."
"Çok teşekkürler" dedim üstünde Harun'un numarası yazan kartı alarak ve taksiden inip sallana sallana evimin basamaklarını çıktım.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

0 yorum: