Olmaması Gereken Bir Aşk

"Genç, yakışıklı, popüler yazar/şair olur mu?" sorusunun yanıtı olan Tuna Kiremitçi bu kez yazı dili yerine sinama dilini kullanarak aşk temasını işlemeyi tercih ediyor. Tuna Kiremitçi'nin Mimar Sinan'da Sinema-Televizyon okuduğunu bilmeyenler için bir sürpriz oluyor bu film ama, "Acaba ne zaman kendi mesleğine yönelecek?" sorusunu soran diğer kesime ise bir cevap niteliği taşıyor denilebilir. Adını Sen Koy kanımca Tuna Kiremitçi için güzel bir yeniden doğuş öyküsü olabilir.
    Adını Sen Koy çocuk ruhlu bir kızın sonunda doğru adamı bulduğuna inanarak evlenmeye karar verdiği anda karşısına başka türden bir aşk çıkartarak kafasının karışmasını, kardeşine genç yaşta babasız kalınca babalık yapmak zorunda kalan bir abinin onun mutlu olması için her şeyi yapmasını, bir aşığın arkadaşı için aşkına sırtını dönmesini; uzun lafın kısası, insancıl olan tüm duyguları konu alıyor. İçinde aşk, dostluk ve aile duygularının doğal bir harmanıyla bütünleşerek film her izleyeni başından sonuna kadar en az bir noktadan vuruyor. Adını Sen Koy'u izleyip de salondan hiçbir şey hissetmeden çıkmak elde değil gibi.
    Hikayenin işleyişinde bir yazar/şairin kuvvetli dilinin hemen sezilmesinin yanısıra, film sinematik özellikleriyle de hikayeyi etkili bir şekilde, yine yazar dilinin etkilerini belli ederk, izleyiciye sunuyor. Müzik ve kamera açıları etkili ve filmin genel tonuna uygun olarak seçilerek hikayeyi görsel ve işitsel olarak destekliyor. Kamera açıları karakterlerle interaktif bir ilişki yaratarak izleyiciyi karakterlerden biri haline getiriyor ve onları benimsemesini sağlıyor.
    Büyük ihtimalle Melis Birkan'dan ötürü Issız Adam (2008)'la pek çok kez kıyaslama yapılan Adını Sen Koy, benzer şekilde yalın ve hayatın içinden bir hikayesi olmasına rağmen, bakış açının yönünü değiştirme çabasıyla ve farklı işlenmiş temacıklarıyla Issız Adam'dan çok daha çarpıcı ve taze bir çizgi izliyor.  Ancak, hikaye her ne kadar farklı açıdan ve değişik bir yorumla doğalolark sunulmuş olsa da, olağanüstü özgün bir tat yakalamayı başaramıyor. Salondan çıktıktan sonra durup düşündüğünüzde, Adını Sen Koy'un aslında izlediğiniz diğer aşk öykülerinden çok da farklı olmadığını görüyorsunuz.
    Mutlaka herkesin kendinden bir parça bulabileceği Adını Sen Koy olmaması gereken bir aşkın öyküsü olmaktan çok daha öte hisler de barındıran hüzünlü, içten ve samimi bir film olarak izlenilmeye değer bir eser: Tuna Kiremitçi'nin yönetmen olarak yerinde ve hoş bir başlangıç yaptığı rahatlıkla söylenilebilir.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

0 yorum: